ROMANTİK YOL
Yazı
ve Fotoğraflar:
Ömer Kokal
Frankfurt
yakınlarındaki şarap kenti Würzburg’tan başlayıp 355 kilometre boyunca
tarihi şatoların, heybetli sarayların, dingin göllerin, yemyeşil
vadilerin ve ortaçağ kasabalarının arasından geçip Alpler’in eteklerinde
ki Füssen’de son bulan “Romantik Yol” Almanya’nın farklı bir yüzünü
sunuyor ziyaretçilerine.
İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan Almanya
imajını değiştirmek için, 1948 yılında birkaç kişinin çalışmasıyla
ortaya çıkarılan güzergah adını 18. yüzyıl sanat akımı “Romantizm” den
almış.
Frankfurt’tan sadece 1 saat mesafe de olan Würzburg bu rotanın
başlangıç noktası. Çevresi üzüm bağlarıyla çevrili kent, Unesco Dünya
Mirası Listesi’nde yer alan Residenz Sarayı, ihtişamlı Marienberg Kalesi
ve riesling cinsi üzümlerden üretilen beyaz şaraplarıyla ünlü.
Savaş yıllarında ağır hasar gören Residenz Sarayı, restorasyon
çalışmalarıyla adeta yeniden yaratılmış. 18. yüzyılda, o dönemlerin
güçlü yöneticileri olan prens piskoposlar tarafından bu güçlerini ve
prestijlerini göstermek için inşa edilen sarayın 600 metrekarelik devasa
tavanı muhteşem. Tavana Asya, Avrupa, Amerika ve Afrika kıtalarının
insanları, hayvanları ve doğası resmedilmiş.
Kentin ortasından geçen Main Nehri üzerinde bulunan,
heykellerle süslenmiş tarihi taş köprünün bir tarafında Gotik kuleler
şehrin siluetini oluştururken, diğer tarafında bir tepe üzerine kurulmuş
üzüm bağlarıyla çevrili Marienberg Kalesi tüm ihtişamıyla şehre bakıyor.
O dönemlerin en güçlü yöneticileri olan prens piskoposların 1719 yılında
yaptırdığı kalenin merkezine kademeli olarak 4 kapıdan geçerek
ulaşıyorsunuz. Kalenin bir bölümünde bulunan restoran manzarasının
yanında bölgenin tadına doyulmaz şaraplarını denemek için ideal. Ünlü
yarı tatlı şarabı gibi burada ki şarap şişeleri de yöreye özgü. Patenti
alınmış olan, daha çok matarayı andıran şişeler oldukça estetik
görünüyorlar. Şehirde şarap tadabileceğiniz çok sayıda restoran olmasına
rağmen en özel mekan Rezidenz Sarayı’nın restorana çevrilmiş mahzenleri.
Würzburg’tan güneye doğru devam eden yolun bir sonraki durağı
kaplıcalarıyla ünlü Bad Mergentheım. Almanya’nın en önemli kaplıca
merkezlerinden olan kasaba, ayrıca Kurgarten adı verilen ve estetik
bahçelerden oluşan geniş parkıyla da dikkat çekiyor. Dış dünyadan
yalıtılmış yemyeşil parklar da Fransız, İngiliz ve Japon bahçeleri de
var. Üstelik bu parklarda çiçek koparmak ve çimlere basmakta yasak
değil. Ünlü besteci Beethoven bu kasaba da 6 ay yaşamış. Dört gün için
kasabaya gelen besteci burada bir kıza aşık olunca bu süre uzamış.
Kaldığı ev hala ayakta. Ancak bizim için buranın en ilginç konukları,
1684’te Viyana Kuşatması sırasında esir alınıp kasabaya getirilen Türk
askerleri. Savaş bittiğinde gitmelerine izin verilmesine rağmen birçoğu
Almanlarla evlenerek burada kalmış. O günlerde yaşadıkları mahallenin
bir sokağı şimdilerde Turkish Gasse adını taşıyor.
“Romantik Yol” üzerinde bulunan ve etrafı ortaçağdan kalma
surlarla çevrili kasabaların en özel örneklerinden olan Rothenburg,
Dinkelsbühl ve Nördlingen birbirine çok yakın olarak sıralanıyorlar. Her
üç kenti de etraflarını çeviren surların üzerinde yapılan yürüyüşle
gezebiliyorsunuz. Rothenburg, “Romantik Yol”un en popüler kenti. Japon
ve Amerikalı turistler başta olmak üzere yılda yaklaşık 2,5 milyon kişi
tarafından ziyaret ediliyor. Ancak herşeye rağmen kasaba da sakin,
doğaya ya da kente bakan hoş manzaralı parklar bulmak mümkün.
Dinkelsbühl, 16 kuleli, 4 kapılı şehir surları, dik çatılı
rengarenk evleri, 15. yüzyıla tarihlenen gotik Münster St.Georg Kilisesi
ve taş döşeli sokaklarıyla tam bir ortaçağ kasabası. Ayrıca, kasaba
“Romantik Yol” güzergahının tam ortasında, rotanın en şirin ve küçük
mekanı. Dinkelsbühl sakinleri kasabalarının ölçeğini “7 dakika
uzunluğunda, 5 dakika genişliğinde” olarak tanımlıyorlar. Geçmişten
kalan asilzade evlerinin çevrelediği pazaryeri, barok tarzda ki kalesi
ve rokoko stlinin iyi bir örneği olan şapeli görülmeye değer.
Nördlingen, 15 milyon yıl önce bölgeye düşen meteorun
oluşturduğu krater üzerine kurulmuş. Bu durum için kasaba da bir müze
bile var. Kasabayı çevreleyen şehir surları 14. yüzyılda yapılmış ve
hala orijinal olarak yaşamaya devam ediyor. İnsana masalsı bir ortam
sunarak rotanın adına yakıştırılan romantizmin hakkını fazlasıyla veren
bu üç güzel kale kent örneğinden sonraki durağımız, adını kurucusu Roma
İmparatoru Augustus’tan alan Augsburg. İki bin yıllık geçmişiyle
Almanya’nın en eski kentlerinden biri olan Augsburg aynı zamanda Bertolt
Brecht’in doğum yeri. İtalya’nın kuzeyini Avrupa’nın merkezine bağlayan
tarihi Roma Yolu’nun uzantısı olan Maximilianstrasse Augsburg’un en
önemli bulvarı. Sağlı sollu sıralanan Rönesans dönemi mimari akımlarıyla
şekillenen yapıları ve gösterişli çeşmeleriyle zerafet içinde uzanan
bulvar, kentin güçlü geçmişini yansıtıyor.
“Romantik Yol”un son durağı olan Füssen, Alpler’in kapısı
olarak anılıyor. Heybetli Alp Dağları’nın eteklerinde ki Füssen
“Romantik Yol”un en etkileyici şatolarına ev sahipliği yapıyor.
Yaradılış olarak sanata özellikle de müziğe olan düşkünlüğüyle bilinen
Bavyera Kralı II.Ludwig’in politik entrikalardan kaçmak ve hayalindeki
hayatı yaşamak için yaptırdığı Neuschwanstein Şatosu Alpler’in
eteklerindeki konumuyla son derece etkileyici görünüyor. Sisli günlerde
gerçeküstü görüntüsü daha da belirginleşen şatonun iç mekanları ise film
platosu gibi. Özellikle kralın çok sevdiği Wagner’i dinlemek için
tasarlattığı Şarkıcılar Salonu büyüleyici. Ekonomik olarak kralın
iflasına neden olan şato da, II.Ludwig ancak 170 gün yaşayabilmiş ve
Wagner’i de şatosunda hiçbir zaman dinleyememiş.
Derli toplu şirin bir kasaba olan Füssen’de ayrıca 15. yüzyılda
yapılan ve piskoposların yazlık ikametgahı olan saray yavrusu Hohe
Schloss’u görebilirsiniz. Yapının iç avlusundaki duvarları süsleyen
pencereler, cumbalar ve bunların üçgen çatıları gerçek gibi görünse de
aslında üç boyutlu boyamanın nefis örnekleri.
Füssen’de bulunan bir başka etkileyici saray olan
Hohenschwangau’nın onlarca odasından biri olan Türk Odası son derece
heyecan verici. Odanın tüm duvarlarına Beylerbeyi’nden, Truva’ya kadar
Türkiye’den onlarca manzara resmedilmiş. Sarayın içinde bulunduğu
Alplerin tüm güzelliklerinin göründüğü vadi de ki restoranlar da onlarca
çeşit yerel bira sunuluyor. Sanırım, Alpler ve bira “Romantik Yol”
gezisini sonlandırmak için en uygun ikili.
Bu makale Caretta dergisinde Ağustos 2006 da yayınlanmıştır.