ORMAN DENİZİ
VE KAPLICA : OYLAT
Yazı
ve Fotoğraflar:
Ömer Kokal
|
Yöresel pazar her gün
kuruluyor. |
|
|
Söz
konusu tatil olunca mevsimlerin çağrısına kulak vermek, onlara uygun
olan tatil biçimlerini seçmek gerekir. Yaz aylarında deniz, kum ve
güneşin tadını çıkarmak için plajlar, bahar aylarında doğanın uyanışını
ya da neşeli renklerini yaşamak için dağlar, yaylalar bizi bekler.
Baharın ilk ayı da kimilerine göre kaplıcaların şifalı sularında keyif
yapmak anlamına gelir. Eğer keyif yapmayı tercih eden gruba dahilseniz
dağların arasına gizlenmiş, gözlerden uzak bir cennet, tanrıların mekanı
olan bir dağın eteklerinde sizi bekliyor.
Bir adı da Olimpos olan Uludağ'ın, Bursa'dan başlayıp İnegöl'e uzanan
heybetli kütlesinin görece olarak alçaldığı yemyeşil tepelerine kurulmuş
olan Oylat, Bursa'ya yaklaşık 70 kilometre mesafede. Bursa'dan sonraki
son büyük yerleşim olan İnegöl'ü geçtikten sonra tabelalar Oylat'ı
işaret etmeye başlıyor. Ana yoldan ayrıldıktan sonra asfalt bir yol
kıvrıla kıvrıla 10 kilometre sonra sizi Oylat'a ulaştırıyor. Bu ara yola
girer girmez Oylat'ın doğası hakkındaki ipuçlarını da almaya
başlıyorsunuz. Sık ormanla kaplı asfalt yol önce Gündüzlü, ardından
Hilmiye Köyü'nden geçiyor. Gökyüzüne yükselen kaya blokları ve yemyeşil
bitki örtüsü yol boyunca Oylat yolcularına eşlik ediyor. Kimi zaman dik
yamaçların yanından, kimi zaman da dere kenarlarından geçen bu keyifli
yol Oylat'ın küçük ve derli toplu, şirin meydanında son buluyor.
Köyün
girişine gelene kadar vadinin ve ormanın gizlediği Oylat kendini
göstermiyor ziyaretçilerine. Ancak kaplıcalarından yükselen sıcak
suların dumanı Oylat'a yaklaştığınızı haber veriyor. Oylat'a adım atar
atmaz dikkatinizi çeken ilk şey insana huzur veren derin sessizlik ve
vadi boyunca çam, gürgen, meşe, ceviz, kestane, ıhlamur, kavak ve çınar
ağaçlarını barındıran orman denizi.
Kesin bir bilgi olmamakla beraber, Oylat Kaplıcaları'nın tarihi Roma
İmparatorluğu'na kadar uzanıyor. Özellikle çevrede bulunan kalıntılar
Roma döneminin sarnıç ve hamamlarını anımsatıyor. Tabii bir de
Oylatlılar'ın dillerindeki bir öykü var. Öykü şöyle: Bizans
İmparatorluğu döneminde İnegöl civarına hâkim olan tekfurun kızı günün
birinde amansız bir hastalığa yakalanır. Hekimler kızın derdine çare
bulamazlar. Hastalık çok uzun sürer. Tekfur çok sevdiği kızının
ızdıraplarına daha fazla dayanamayınca, hekimler kızcağızı uzaklaştırmak
ve son bir tedavi imkanı vermek için o zamanlar adsız olan ormanın
içindeki bu ılıcaya gönderilmesini tavsiye ederler. Kızı buraya
getirirler ve son günlerini yaşadığına inanarak kıza ''Öl yat'' deyip
bırakırlar. Tekfurun kızı her gün bu sularda yıkana yıkana gün geçtikçe
iyileşir ve kısa zamanda eski sıhhat ve neşesine kavuşarak babasının
sarayına döner.
O gün bugündür 'Ölyat Kaplıcası' civar halk tarafından bir şifa kaynağı
olarak tanınır. Öyküde anlatılan şifalı su hâlâ aynı su, ancak zaman
Ölyat'ı Oylat yapmış.
Bu makale Gate dergisinde Mart 2005 de yayınlanmıştır.