|
Badem süslemeli elektron kolye. |
Anadolu'da bir deyiş vardır, 'Karun kadar zengin' denir. Hadsiz
hesapsız bir zenginliği ifade eder bu deyiş ve Karun'un bir
hazinesi de vardır ve hatta günümüze de ulaşmıştır. Yakın
zamanda Anadolu topraklarından çıkarılan bu hazinenin tekrar
Anadolu'ya ulaşması ise hayli zaman almış ne yazık ki.
Yurtdışına kaçırılmış çok sayıda buluntu için de aynı şeyi
söylemek mümkün. Lidya Uygarlığı'nın bitiminden yaklaşık 2500
yıl sonra Uşak'ın Güre Köyü yakınlarında bulunan ve içinde Lidya
hazinelerinin yer aldığı üç tümülüs 60'lı yıllarda talan
edilir.'Karun Hazineleri' olarak da anılan 150 parçalık bu paha
biçilmez hazine 1985 yılında New York Metropolitan Müzesi'nde
ortaya çıkar. 1986 yılında gazeteci Özgen Acar bu olayı
kamuoyuna duyurur. Ardından Kültür Bakanlığı devreye girerek
Metropolitan Müzesi'yle görüşür ancak sonuç olumsuzdur. 1987'de
zaman aşımı süresinin dolmasına üç gün kala New York Eyalet
Mahkemesi'nde açılan Karun Hazinesi davası 1993 yılına kadar
devam eder. Aynı yıl, davayı kaybedeceğini anlayan müze bu tip
başka davalara emsal teşkil etmesini önlemek için davanın
sonucunu beklemeden hazineyi Türkiye'ye iade eder. Eserler 1996
yılından beri Uşak Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor.
Âşık kral
Peki Karun kimdi?
Nasıl böylesi bir hazinenin sahibi olabildi? Lidya ülkesini 505
yıldır yöneten Heraklid hanedanının son kralı Kandaules,
karısına delice âşıktır ve dünyanın en güzel kadınının kendi eşi
olduğuna inanmıştır. En çok sevdiği askeri Gyges'e sürekli
karısının güzelliğini anlatır ama inanmadığını görünce, karısı
fark etmeden onu görebileceğini ve o zaman kendisine hak
vereceğini söyler ve Gyges'i ikna eder. Gece kralın yatak
odasına gizlenen Gyges, kraliçe yatmak için odaya geldiğinde onu
görür. Ancak odadan usulca çıkarken kraliçe de onu fark eder ama
bu işin sorumlusunun kocası olduğunu anlayan kadın sesini
çıkarmaz. Lidya ülkesinde bir kadının çıplak görünmesi ayıp
sayılmaktadır. İntikam almayı kafasına koyan kraliçe, ertesi gün
Gyges'i huzuruna çağırır ve ona şunları söyler: "Senin için iki
yol var Gyges. Ya Kandaules'i öldür beni de Lidya krallığını da
al ya da Kandaules'e hoşgörüneyim diye görmemen gereken şeylere
bir daha gözlerini kaldırmaman için hemen şimdi ölmeye hazır
ol!"
|
Kutsal mekanlarda kullanılan buhurdanlık. |
Delphoi'deki kehanet
Böylece, kraliçe
ve Lidya ülkesi Gyges'in olur. Ancak kralın soyundan gelenler bu
işe karşı çıkması nedeniyle Delphoi kahinine başvurulur. Kahin,
krallığı Gyges'e verir fakat Kandaules'in soyundan gelenleri
sakinleştirmek için bir kehanette bulunur. Kehanete göre,
Gyges'in dördüncü kuşak torunuyla birlikte Mermnad hanedanlığı
da son bulacaktır. Kendisinden yıllar önce hakkında kehanette
bulunulan ve yaşadığı dönemde zenginliği ve cömertliği dillere
destan olan Kral Kraisos Karun'dan başkası değildir.
M.Ö. 560'la 546 yılları arasında Lidya ülkesini yöneten Karun,
tarihte ilk kez para basan atalarından aldığı ekonomik gücü,
hüküm sürdüğü 14 yıl gibi kısa bir sürede katlayarak artırır.
Ancak kehanette bulunan Delphoi kahinlerine, iktidarının ömrüyle
ilgili sorduğu sorunun cevabını yanlış yorumlaması Karun'un
sonunu getirir. Kahin şu cevabı vermiştir: "Günün birinde katır
Med'lere kral olacak, o zaman, ey yumuşak ayaklı Lydia'lı, kaç!"
Bir katırın Lydia tahtına geçmesinin mümkün olmadığını düşünen
Karun bu cevap karşısında çok memnun olur. Saltanatını bu
kehanetle garanti altına alan kral Persler'e savaş açar. Ancak
Karun 14 yıl süren iktidarını 14 gün gibi bir sürede Pers kralı
Kyros'a kaptırır. Kehanette sözü geçen katır Kyros'tur. Çünkü
anası ve babası aynı soydan değildir. Bu savaşla birlikte hem
Karun'un saltanatı, hem de Lidya ülkesinin zenginlikler içinde
geçmiş tarihi son bulur.
Hazinenin parçaları
Göre Köyü
yakınlarındaki İkiztepe, Toptepe ve Aktepe tümülüslerinden
çalınan eserler Lidya sanatının maden işlemeciliği konusunda
eriştiği mükemmelliği fazlasıyla yansıtır. Bu eserler tümülüste
yatan kral ya da soylu kişinin şerefine düzenlenen büyük bir
ziyafeti veya töreni sembolik olarak sonsuza kadar yaşatmayı
amaçlayan objelerden oluşur. Çoğunluğu altın ve gümüş olan
eserlerin arasında şarap sunmaya yarayan kaplar, testiler,
parfüm şişeleri, alabastra denilen gümüş şişeler, gümüş ve bronz
buhurdanlıklar, kolye, broş, küpe ve yüzük gibi çeşitli süs
eşyaları bulunuyor.
Bozdağ'dan akıp gelen Sart Çayı'nın alüvyonlarından çıkarılıp
Lidya'lı ustalar tarafından ayrıştırılıp rafine edilen altın ve
gümüş, Lidyalı sanatçıların ellerinde birer sanat eserine
dönüşmüştür. Lidya sanatının kökeni Bronz Çağı'na kadar uzanır.
Lidyalı sanatçıların, geçmişten gelen Anadolu kültür geleneğini
başarıyla sürdürerek yarattıkları bu eserler şimdi Uşak
Arkeoloji Müzesi'nin mütevazı salonlarında ziyaretçilerini
bekliyor.
Bu makale Gate dergisinde Şubat 2004 de yayınlanmıştır.