KAŞ-OLYMPOS-KEMER
Yazı
ve Fotoğraflar:
Ömer Kokal
Kaş ile Kemer arasındayız bu ay. Akdeniz’in yaklaşık 100 kilometrelik
kıyı şeridinde size
önereceğimiz çok şey var.
|
Bu rota, doğanın içindeki ağaç
evlerden, “her şey dahil” beş yıldızlı tatil köylerine; tıklım tıklım
dolu plajlardan ıssız kumsallara; şezlongta uzanıp güneşlenmekten
dağlardan süzülerek yamaç paraşütü yapmaya kadar sayısız seçeneğin yanı
sıra hesapta olmayan hoşluklar da sunuyor.
KAŞ
Yakın bir geçmişe kadar dağlarla ve denizle çevrili, kuş uçmaz kervan
geçmez küçük bir balıkçı kasabası olan Kaş, önemli ölçüde yapılaşmış
olsa da, özellikle limanı ve çarşısıyla hala Akdenizli ruhunu koruyor.
Kaş’ın yaslandığı dağa doğru yürüyen binaları görmez, havada yankılanan
inşaat seslerini duymazsanız burada çok mutlu olabilirsiniz. Sınır
tanımaz açgözlülüğün sonucu oluşan görüntü ve gürültü kirliliği akşam
olduğunda sona eriyor. Akşamın kızıllığıyla birlikte gerçek kimliğine
kavuşan Kaş, bölgeyi rant alanı olarak görenlerin elinden, yıllardır ona
vefa gösterenlerin eline geçiyor. Böylece, hem onların hem de Kaş’ın en
mutlu olduğu saatler başlıyor. Bu saatler için en uygun mekanlar,
müzikleriyle Kaş’ın simgesi haline gelen Mavi Bar ile manzarasıyla baş
döndüren Deja Vu Bar.
Kaş’ın merkezindeki iki plajdan biri olan Küçük Çakıl Plajı oldukça dar
bir kumsala sahip; bu nedenle denize girmek için Büyük Çakıl Plajı daha
uygun bir seçenek. Ancak, deniz keyfi için Kaş’taki en uygun yer
kesinlikle Kaputaş Plajı. Kaş’a yaklaşık 20 kilometre mesafede olan
Kaputaş, hiç beklemediğiniz bir anda çıkıyor karşınıza. Akdeniz’in
türkuazıyla laciverti, en iyi burada gösteriyor kendini. Plajda herhangi
bir tesis yok; bu nedenle yiyecek ve içecek konusunda tedarikli olmakta
fayda var. Bir de şemsiyenizi sakın unutmayın. Özellikle gün içinde
güneş son derece yakıcı ve burada güneşten korunabilecek hiçbir şey yok.
Her ne kadar Kaputaş’a inen basamaklar tatilde spor yapma isteği
olanlara yetse de, daha fazla yürümek isteyenler için plajın arka
tarafında uzanan mini kanyonu öneriyoruz.
Kaş, yürüyüş dışındaki doğa sporlarını denemek isteyenler için de çok
uygun. Burada yamaç paraşütü ve dalış turları çok rağbet görüyor. Her
iki sporu yaptıran firmalar uzun zamandır Kaş’ta faaliyet gösteriyorlar.
|
KEKOVA
Her sabah Kaş Limanı’ndan kalkan teknelerle Kekova turu yapmak mümkün.
Ancak, Üçağız veya Simena’da kesinlikle bir gece geçirmek gerek.
Karayoluyla Üçağız’a kadar ulaşabiliyorsunuz. Eğer Simena’ya, diğer
adıyla Kale Köy’e gitmek isterseniz, ya yarım saatlik bir patika
yürüyüşü ya da kısa bir tekne yolculuğu sizi bekliyor. Her iki yerleşim
de Türkiye’nin en iyi korunmuş mekanları. M.S. 2. yüzyılda bölgede
yaşanan bir deprem, o dönem insanları için felaket olurken, bugünkü
muhteşem manzaranın ortaya çıkmasına neden olmuş. Geçmişte Simena ile
tek bir parça olan Kekova, şimdi bir ada. Adanın kıyılarından tekneyle
geçerken suyun altında, bir zamanlar insanların yaşadığı odaları tüm
detaylarıyla görebiliyorsunuz.
SİMENA VE DEMRE
Tepe noktasına bir taç gibi konumlanan kalesi, denize akan taş evleri,
patika sokakları ve günlük yaşamlarını sürdüren insanları, Simena’da
sizi başka bir zamana götürüyor. Burada Likya’nın etkileyici
lahitlerinin en iyi örnekleri bulunuyor. Bölgedeki birkaç küçük pansiyon
ise tam anlamıyla inziva mekanı gibi. Simena gecelerinde derin
sessizliğin ve yıldızların ortasında kalıyorsunuz.
Dilerseniz buradan tekneyle Demre’nin Çayağzı Limanı’na geçebilirsiniz.
Demre Çayı’nın denizle buluştuğu Çayağzı, uzun ve ıssız plajıyla dikkat
çekiyor. Noel Baba’nın kenti olarak da bilinen Demre’de tam bir Noel
Baba endüstrisi oluşmuş. Burada, Patara’da doğan ve Demre’de piskoposluk
yapan Aziz Nikola (Noel Baba) adına inşa edilen bir kilise bulunuyor.
Çevresindeki dükkanlarda kilimlerden su kabaklarına kadar her yere Noel
Baba resmedilmiş. Kilise ziyaretçilerin akınına uğruyor. İnsanlar,
bahçesindeki Noel Baba heykeliyle fotoğraf çektirebilmek için sıra
bekliyorlar.
Demre, aynı zamanda Likya’nın en önemli 6 kentinden biri olan Myra’ya da
evsahipliği yapıyor. Oldukça sağlam durumdaki tiyatrosunu ve apartman
görünümündeki kaya mezarlarını görmek için Myra’ya mutlaka zaman
ayrılmalı.
|
BEYMELEK KÖYÜ
Demre’den ayrılıp Antalya yönüne doğru yol alırsanız, kısa bir süre
sonra Beymelek Köyü’ne gelirsiniz. Burada deniz bir lagün yapar ve küçük
bir göl oluşur. Kıyı boyunca sıralanan derme çatma birkaç restoran,
yemek molası için ilginç sürprizler sunar. Bu restoranlarda, lagünde
yetiştirilen istakozları çok ucuza yiyebilirsiniz. Her türlü deniz
ürününün fiyatı çok uygun.
Beymelek-Finike arasında kıyı boyunca uzanan yolda yine türkuaz renkli
küçük koylar sıralanıyor. Herhangi birinde vereceğiniz bir yüzme molası,
en azından sizi Olympos’a kadar rahatlatacaktır. Finike’yle neredeyse
birleşmiş olan Kumluca çıkışında ise Olympos’a ulaşmak için karşınızda
iki yol var. Biri Antalya’ya kadar giden ana yol, diğeri ise köylerden
ve çam ormanları arasından geçen kıyı yolu. Tavsiyem kesinlikle ikinci
yol. Beykonak ve Mavikent köylerinden geçen yol biraz bozuk olsa da, son
derece keyifli. Bu yol sizi Olympos’un hemen yanı başındaki Adrasan
Koyu’na ulaştırıyor. Adrasan, Olympos ve Çıralı; Akdeniz’in farklı
profillere hitap eden üç güzeli olarak yan yana sıralanıyor.
ADRASAN-OLYMPOS-ÇIRALI
Adrasan’ın sakinliği, gençlerden çok orta ve üzeri yaş grubunu çekiyor.
Daha çok bu yaş grubundaki yerli ve yabancılar burada uzun süre
kalıyorlar. Olympos ise konfor yerine, doğallıkla birleşen sosyal ortam
arayan gençlerin tercihi. Buradaki ağaç evlerde ve bungalovlarda çok
ucuza tatil yapılabiliyor. Çıralı ise daha ziyade gelir düzeyi iyi
sayılabilecek orta yaş grubu aileleri ağırlıyor. Olympos ve Çıralı
çevresi yürüyüş tutkunları için çok sayıda alternatif sunuyor. Kırmızı,
beyaz noktalarla işaretlenmiş Likya Yolu parkurlarının en
keyiflilerinden olan Olympos-Adrasan yürüyüşü, 16 kilometre uzunluğunda.
Yaz günlerinin kaçış noktası olan, serinliği ve alabalıklarıyla ünlü
Ulupınar’dan başlayıp iki saat süren parkurun sonunda Yanartaş’a
ulaşıyorsunuz. Yani, mitolojide, kanatlı atı Pegasos’un sırtında alev
dilli Chimera’yı yenen kahraman Bellerophontes’in öyküsünün geçtiği
yere.
Geçmişte gemicilere yol gösteren Yanartaş’ın alevleri etrafında artık,
akşam olduğunda ellerinde şarap şişeleriyle tatilciler toplanmaya
başlıyor. İş o kadar ileri götürülmüş ki, geçmişin gizemli ve kutsal
ateşinde çay demleyip, sucuk yapanları da görmek mümkün olabiliyor zaman
zaman.
KEMER
Olympos-Kemer arasında kalan Phaselis Antik Kenti, denizle iç içe geçmiş
yapısı ve çam ağaçlarıyla gölgelenen sokakları sayesinde kolaylıkla
gezilebiliyor. M.Ö. 690 yılında kurulan kentin deniz ticaretiyle uğraşan
halkı ticaretteki kurnazlıkları ve paraya olan düşkünlükleriyle nam
salmış antik dünyada.
Deniz, kum ve güneş özlemiyle, Avrupa’nın birçok ülkesinden gelen
turistlerin yoğun olarak bulunduğu Kemer, doğal olarak Kaş-Olympos
arasındaki yerleşimlere göre daha farklı. Sokakları, geceleri ve ticari
yaşamı daha hareketli. Kemer’de özellikle çocukların ilgisini çeken
Dolphinarium’da yunusların gösterisi izlenebilir. Akrobatik hareketler
yapan yunuslarla gösterinin sonunda fotoğraf çektirmek adetten.
Çocuklar için son derece keyifli ve eğlenceli bir deneyim. Hem yemek
yemek hem de bölgede hakim olan Yörük kültürünü anlamak isterseniz Küçük
Burun’daki Yörük Parkı’na uğramalısınız. Tam anlamıyla tatil köyleri
cumhuriyeti diyebileceğimiz Kemer, bu anlamda yoğun geçen bir tatilin
sonunda dinlenmek için en uygun mekan.
Bu makale Voyager dergisinde Ağustos 2006 da yayınlanmıştır.