|
Taş döşeli sokaklarda sıralanan tarihi konaklar son derece iyi
korunuyor. |
Beypazarı mimariden, mutfak kültürüne,
elsanatlarından, günlük yaşama kadar geleneksel olana keyifli bir
yolculuk yapmak isteyenleri bekliyor.
"İlk kurucusunu bilmiyorum. Haftada birgün güzel ve süslü bir pazarı
olup, her türlü kıymetli eşya bulunur. Kalesi bir dere içinde olup, iki
tarafı balık arkası gibi bir sırtlı kaya üzerindedir. Şehir iki büyük
dere içinde olup, yirmi mahalledir. Kırkbir camii, 3060 tane ikişer
katlı evi vardır. Duvarları kerpiçtendir, yüzleri tahta ile
örtülüdür.İlme istekli kimseleri ve bilginleri çoktur. Yedi tane hanı
vardır. Hamamları, altıyüz tane dükkanı vardır.Halkı yabancılara dost ve
iyiliksever kimselerdir. Bağ ve bahçesi çoktur."
Evliya Çelebi 1600'lü yıllarda Beypazarı'nı böyle anlatmış ünlü
"Seyahatname" adlı eserinde. Günümüz dünyasına ait birkaç tabelayı ve
çanak antenleri çıkarsanız, tabii bir de arabaları geriye kalan manzara
hala Çelebi'nin anlattığı gibi. Görünümü gibi insanları da pek
değişmemiş Beypazarı'nın.
Beypazarı birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olmanın getirdiği zengin
bir kültür mirasına sahip. Bölgeden Hitit, Frig, Galat, Roma, Bizans,
Selçuklu ve Osmanlı gibi Anadolu'nun önemli uygarlıkları izler bırakmış.
İlk adı Luwi dilinde "Kaya Doruğu" anlamına gelen Laganıa'dı. M.S.
5.yüzyılda Bizans İmparatoru Anastasıas'ın o dönemde piskoposluk merkezi
olan Beypazarı'nı ziyaret etmesinin ardından adı Anastasipolis olarak
değiştirilmiş. Osmanlı döneminde burada yaşayan Sipahi beyinden dolayı
adı Beğ Pazarı olur.
|
Hıdırlık Tepesi |
|
Son yıllarda mimari
mirasına sahip çıkan Beypazarlılar tarihi evlerinin çoğunu restore
ettirmiş. Böylece ortaya keyif veren bir yerleşim çıkmış. Uzaktan
bakıldığında maket gibi görünen bu beyaz evlerin yanlarına gittiğinizde
heybetleri insanı şaşırtıyor.
İki veya üç katlı olan evlerin giriş katları genellikle taş. Üst katlar
ise ahşap iskelet üzerine sıvama tekniği ile yapılmış. Evlerde yaşam
devam ediyor, bu nedenle Beypazarı ruhu olmayan turistik kasabalardan
değil. Sokaklarında dolaşırken sizin için kurgulanmış bir mekanda değil,
yaşamın içinde yürüdüğünüzü hissediyorsunuz.
Bu konaklardan bazıları pansiyon veya restoran olarak hizmet veriyor. Bu
sayede evlerin iç mekanlarını görme şansına sahip olabiliyor, dilerseniz
bu otantik mekanlarda yemek yeme yada konaklama imkanıda
bulabiliyorsunuz.
Taş Mektep, Mevaların Konağı, Hacı Bostan Konağı söz konusu mekanlardan
bazıları. Ancak hem Beypazarı evlerinin iç mekanlarını görmek, hemde
geçmişte ki dekorasyonu anlamak için en uygun mekan Etnografya Müzesi.
Beypazarı'nın ileri gelenlerinden Hafız Mehmet Nurettin Karaoğuz
tarafından bağışlanarak 1996 yılında müzeye dönüştürülen konakta Bizans,
Roma ve Osmanlı dönemine ait eserlerin yanısıra, Beypazarı'nın yakın
geçmişiyle ilgili gündelik objelerde sergileniyor. Ayrıca, odalarıda
geleneksel biçimde döşenerek geçmişin yaşam ve dekorasyon tarzı
canlandırılmış.
Beypazarı'nın tarihi evlerinin yanısıra görülecek tarihi sosyal
mekanlarıda çok. Bunların arasında Suluhan Kervansarayı ve Sultan
Alaaddin Camii öne çıkıyor. 17. yüzyıl başlarında inşa edildiği
düşünülen Suluhan Kervansarayı kare planlı ve iki katlı. Ancak bugün pek
iyi görünmemesine karşın restore edildiğinde Beypazarı'nın mimari
zenginliğine çok şey katacağı kesin.
Cami-i Kebir olarakta anılan Sultan Alaaddin Camii ise 1221-1225 yılları
arasında inşa edilmiş. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad zamanında
yapılan cami tek minareli tipik bir Selçuklu yapısı.
Hıdırlık Tepesi Beypazarı'nın ilginç coğrafi yapısını anlamak için en
uygun mekan. Karşılıklı uzanan balık sırtı iki tepenin arasında kalan
kasabanın görünümü Hıdırlık Tepesi'nden bakıldığında çok heyecan verici
görünüyor. Fotograf meraklıları içinde son derece uygun olan mekanın
manzarası özellikle güneşin doğuş ve batış saatlerinde daha da
güzelleşiyor.
Beypazarı'nın arastası, yani çarşısı en az evleri kadar ilgi çekici.
Geçmişte meslek kollarına göre ayrılan sokaklardan oluşan arastada bugün
tüm meslekler bir arada icra ediliyor. Tek katlı küçük denebilecek
dükkanların sıralandığı arastada aradığınız herşeyi bulmanız mümkün.
Beypazarı'nın yerel lezzetlerinden havuç lokumu, cevizli sucuk, kuru ve
keş peynirini burada bulabilir tadlarına bakarak satın alabilirsiniz.
Onlarca el sanatı arasında Beypazarı'nın simgesi haline gelen
Telkaricilerde yine arastadalar.
Gümüş tellerin ustaların ellerinde sabırla, nasıl birer sanat eserine
dönüştüğünü burada görebilir, binlerce çeşit arasından zevkinize uygun
olanı bulabilirsiniz.
Arastada en çok berber dükkanı göze çarpıyor. Ancak bakırcılar,
kalaycılar, mestçiler, yorgancılar, dokumacılar, semerciler, kuru ve
güveç fırınlarıda çarşıdaki yerlerini almış müşterilerini beklemekte.
|
Hıdırlık Tepesi'nden Beypazarına çıkış... |
Beypazarı'nın el
sanatlarındaki gelişmişliğini ve zenginliğini mutfağındada görmek
mümkün. Tavuklu yada etli yapılan güveç Beypazarı mutfağının ana yemeği.
Ayrıca, yaprak sarması, seksen katlı baklavası, tarhanası ve höşmerimi
zengin Beypazarı mutfağının burada yazabildiğimiz çeşitlerinden
bazıları.
Kasabanın hemen yanıbaşından akan İnözü Deresi ve İnözü Vadisi doğası ve
yer yer kanyon görüntüsü veren kaya oluşumlarıyla yörenin görülmesi
gereken yerlerinden. Vadi boyunca uzanan derenin kenarındaki sık
ağaçlıklı alan birkaç restorana evsahipliği yapıyor. Buradaki
restoranlarda doğanın içinde alabalık yenebilir.
Yürüyüş sevenler için hem dere boyu, hemde mağaraların bulunduğu vadi
duvarları son derece ideal. Burada ki mağaraların erken Bizans Döneminde
mezar ve kilise olarak kullanıldığı sanılıyor.
Beypazarı'nın yakın çevreside ziyaretçilere çok sayıda seçenek sunuyor.
Sabagoz Vadisi kasabanın yakınında. Vadi içinde Luwi'lerden kalan
sayısız mağara bulunuyor. Sabagoz Luwice bir kelime ve anlamı "Güzel
Su". Tarihsel kayıtlar M.Ö. 1200 yıllarında bölgede Luwiler'in
yaşadığını gösteriyor.
|
Çayırhan Nehri, gökkuşağını andıran renkleriyle dikkat çekiyor. |
Beypazarı'na 10 kilometre mesafede bulunan Teke Yaylası kasabanın mesire
yeri. 20 kilometre mesafedeki Dutlu ise şifalı termal sularıyla ünlü.
Ancak yakın çevredeki en çarpıcı yer bana göre Çayırhan Irmağı.
Rengarenk toprak oluşumu ve kıvrılarak akan ırmağın kıyısındaki sazlık
alanıyla insanı büyüleyen bölge aynı zamanda yüzlerce kuş çeşidine ev
sahipliği yapıyor. İstanbul yolu üzerindeki mekana ulaşmakta son derece
kolay. Burada vereceğiniz molada ırmak kıyısındaki kuş gözlem
kulelerinden manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.
Ankara'ya iki, İstanbul'a ise sadece beş saatlik mesafede olan Beypazarı
mimari açık hava müzesi görünümü, tadına doyulmaz yemekleri, telkari
başta olmak üzere incelikli elsanatları, yakın çevresi, misafirperver ve
hoşgörülü insanlarıyla ziyaretçilerine kucak açıyor. Ayrıca bu yazının
satırlarına sığmayan birçok mekan, yemek ve zanaatta sizlerin keşfini
bekliyor.
Bu makale Voyager dergisinde Ocak 2005 de yayınlanmıştır.